Size insanların neden yanlış kararlar aldığıyla ilgili bilimsel bikaç bilgi vercem nasılsa çok sikinizde (takıyorsunuz).
Availability Bias: Bişeyi hayal etmemiz/hatırlamamız ne kadar kolaysa o kadar olası sanıyoruz. Etrafında kalpten ölen 40 yaşında birileri varsa kalp hastalığı 40lı yaşlarda çok riskli oluyo yea, falan diyosun sorulduğunda. Aslında değil.
Hindsight Bias: Bişey çoktan olmuşsa, olasılığını abartıyoruz. Mesela bizzat yangın gördüysek, yangın çıkma olasılığını çok yüksek sanıyoruz.
Curse of Knowledge (çok bilmenin laneti lol): Bi konuda ne kadar bilgiliyseniz risklerini o kadar abartırsınız. Mesela bi kalp doktoruna göre kalp hastalığı riski %80 falandır, ama aslında o kadar değil.
Representative Bias: Bir şey, diğerini ne kadar temsil ediyorsa, bu iki şeyin olasılığını birlikte değerlendiriyoruz. Mesela soru sorulsun:
Gözlüklü bi adam var sizce hangi mesleği yapıyo:
a) kütüphaneci
b) işadamı
c) mimar
Herkes kütüphaneci der, aslında mimarmış. İstatistiksel olarak mimarlar daha çok gözlük takıyormuş ama sana göre gözlüklülük ve kütüphanecilik birbirini temsil eden iki şey.
En güzeline geldim: Anchoring(çapa) Bias: Her insanın seçimi, alakasız bir ön ipucundan etkileniyor. Bi nevi demirleniyor.
Deney yapmışlar:
İnsanlara önce bizdeki TC kimlik gibi numaralarını sormuşlar, kağıda yazın demişler.
(Çapa denilen kısım)
Sonra Kimlik nosu yüksek olanlar daha yüksek fiyat söylemiş her üründe.
Alakasız bi konuda aldığınız kararlar saçma sapan HER ŞEYDEN etkilenebiliyor.
Endowment Bias: Bişeyi elimizde tutmak için(kaybetmemek için), almaktan (elde etmekten) çok ödemeye razıyız.
Çok basit deney yapmışlar mesela: bir kahve fincanını bi grup insana bedavaya vermişler, kaça satarsınız diye sormuşlar. Bi gruba da hiç vermemişler, bu fincanı kaça alırsınız demişler. Fincana sahip olan grup çok daha yüksek söylemiş fincana biçilen parayı. Eski eşyalardan, sevgililerden falan neden kurtulamadığımızı ve sahip olduğumuz şeyi neden çok kıymetli gördüğümüzü açıklıyor.
Bu arada isimleri ingilizce veriyorum artistik yapmak için değil türkçesi muhtemelen olmadığı/bilmediğim için.
Sırada: IKEA effect
Adı IKEA effect çünkü ikeanın başarılı marketing stratejisi olarak literatüre geçmiş. Şu: daha çok emek harcadığın şeye daha çok bağlanırsn. IKEA mobilyalarını alıp evde kendimiz monte ediyoruz.Sonuçta çıkan şey sallanan dandik bi kitaplık bile olsa HEYT BE ÇOK İYİ OLDU falan dioz.
Sıradaki biraz karışık, Framing Effect: Çerçeve, resimle ilgili kararımızı değiştiriyo, gibi bişey. Bi piyango (kazanma/kaybetme)durumunda eğer olay bize “kazanma” olarak sunuluyorsa, riskten kaçıyoruz. Kaybetme olarak sunulursa risk arayıcı oluyoruz.
Mesela desinler ki %100 olasılıkla 500 lira mı kazanmak istersin, %50 olasılıkla 1000 mi?
Çoğu kişi 500’ü tercih ediyor (riskten kaçış)
Ama deseler ki %100 olasılıkla 500 kaybetmek mi, %50 olasılıkla 1000 kaybetmek mi?
Herkes bu sefer 1000i seçiyor, risk arayışına giriyor.
Kaybetme durumlarında daha gözükara davranıyoruz yani. Kazanma durumlarında da götü sağlama almaya çalışıyoruz.
Geldik en güzellerine: Hot-Cold empathy gaps (sıcak soğuk empati yetersizlikleri?)
Hot dedikleri: Çok duygulu olduğunuz durumlar. Cold: duygusal olarak pek uyarılmamış olduğumuz zamanlar. 2 çeşidi oluyo bu yetersizliklerin:
1)Hot To Cold (sıcaktan soğuğa), 2)Cold To hot
1) Hot To Cold (sıcaktan soğuğa)
Sıcaktan soğuğa olanda, o kadar duygu yüklü oluyosunuz ki YANLIŞ karar veriyosunuz. Prostat kanserinde ameliyat bi boka yaramıyomuş tamam mı ama doktorlar adamlara PAT kanser oldunuz, bi de ameliyatı var ama pek işe yaramıyo, bile deseler YOK YOK OLCAM diyolar mesela. Duygu yükü altındayken yanlış kararlar veriyoruz kısacası. Bu yüzden cinsiyet değiştirmek isteyenleri uzun süre takibe alıyolarmış çünkü başka bişeyden ötürü duygusal bi dönemden geçip hayatını değiştirebilir.Uzun süre aynı kararda ısrar ederse aşama aşama değiştiriyolar
2) Cold To Hot: duygusal olarak nötr bi durumdayken, çoğu şeyin sonucunu küçümsüyoruz demek bu.
Örnekler: gençken sigaraya başlamak. Sigara içen kimse ilerde bi hastane odasında akciğer kanseri ameliyatı olmadan önceki korkuyu hissedemiyor. Dolayısıyla be var YEA deyip ..
Veya başka bi örnek:Bi hafta boyunca çikolata kek tatlı ne varsa yiyorsunuz sonraki hafta “diyete başlıyım ya ne var kolay” diyosunuz.Çünkü Cold bi hale geçtiniz, o kadar tatlı yediniz ki o yoksunluğu hayal edemiyorsunuz, diyet olduğundan daha kolay geliyor.
Hot Cold empathy gap’ler gelecekle ilgili kararlarımızın içine ediyo kısacası.Herhangi bi duygu uyarılmışlığı içindeyken yanlış karar alıorz.
Sıradaki boktan kararlar alma sebebimiz: Relativity (görecelilik)
Bunu firmalar sizden para yolmak için çok kullanıyorlar dikkat! Relativity diyor ki seçeneklerin sunum şekli, hangisini seçtiğimizi etkiliyor. Burda önemli bi kavram var “decoy” yani YEM.
Decoy: Diğerlerinden BARİZ bi şekilde kötü olan seçenek.
Mesela bi dergiye üyelik alacaksınız 3 seçenek veriyolar :
a)online üyelik 59 tl
b)normal üyelik 125 tl
c)online + normal üyelik 125 tl
İşte burda b seçeneği decoy(yem) kimse onu seçmez,C’yi seçer.
Sadece a ve c seçenekleri olsa, çoğu insan a’yı seçiyorken, o YEM orda diye C’yi seçiyorlar çünkü kendimizi çok akıllı sanıyoruz. Diyoruz ki 125 liraya hem online hem normal üyelik var, hem de çok avantajlı bah bah b seçeneğine göre çok uygun falan->tebrikler yemi yedin:D İşte Relativity bizim seçenekleri karşılaştırarak karar vermemizi söylüyor. Kıyaslayarak en iyisini seçiyorz.Bunu bize karşı kullanıyorlar 😦
Bize karşı kullandıkları başka bi zaafımız: Zero Price Effect (BEDAVA etkisi) bişey bedavayken talep aşırı fazla oluyor, fiyatı 0,01 lira bile olsa talep düşüveriyor. Bu da kararlarımızı değiştiriyor.iki çikolata var mesela 15 ve 1 fiyatları. Bu durumda 15liği seçiyo insanlar. Fiyatlar 14 ve 0 olduğunda herkes bedava olanı seçiyo bu sefer. Başka bi örnek de “50 tl üzerine kargo bedava taktiği” bişeyin bedava olması o kadar cazip geliyo ki o 50 liralık şeyi doldurmaya çalışıyoruz ki bedava kargoyu kapalım-> ;D yine yemi yedik:)
Avanaklığımız say say bitmedi başka bişey de Focalism dedikleri şey.
Bi olayın oluşuna o kadar odaklanıyoruz ki (Focal olay) olabilecek başka şeyler ve sonuçlarını hiç düşünemiyoruz. Örnek: mezun olunca her şey çok iyi olcak ya bi mezun olsam diye buna odaklanmam mezun olunca iş aramam gerektiği, yeni eve çıkma, ev arayışı gibi şeyler hayalimin ucuna bile gelmiyor. Sürekli bi olaya odaklı yaşıyoruz.
Sondan 2: En iyiyi sona saklama efsane değil. Preference for Improving Sequence (iyileşen seriyi tercih) diye bişey var.
Birden çok olay art arda olduğunda, en iyisini sona saklamayı tercih ediyoruz. Buna çok komik deney yapmışlar. Gençlere iki seçenek sunmşlar
1)Halanı ziyarete gitmek
2)Arkadaşlarla gezmek
Bu iki olay birbirine yakınsa hep önce halayı ziyaret etmeyi tercih etmişler çünkü kankilerle gezmek eğlenceli, sona saklanıyor. Ben de güzel yemeği sona bırakırım mesela:(
SONUNCUSU EN SEVDİĞİM<3 ÖRNEĞİ DE VEGANLAR ÜZERİNDEN VERCEM:’)
Confirmatory Bias: birşeye bir kere sağlamca ikna olunca, bi daha onunla ilgili (destekleyen veya ters düşen) bilgileri sallamıyoruz.
Mesela veganlardan örnek verelim 😉 Bi kere veganlığın doğru yol olduğuna ikna oluyolar ya, daha sağlıklı, ve hayvan işkencesinin sonu, bu inanç yerleştikten sonra, isterseniz onlara veganlık şöyle iyiymiş böyle iyiymiş diye istatistik bilgi sunun, veya isterseniz doktor getirin, ET YEMEN LAZIM BAK ŞU ŞU BİLİMSEL veriye dayanarak, desin, vız gelir tırıs geçer. Çünkü kafada artık veganlık = iyi. Başka bilgiye gerek yok. İşime yarasa da, yaramasa da eskisi kadar ilgilenmiyorum bu bilgiyle. Aynı şey din/mezhep/milliyetçilik her alana uygulanabilir.
Bize çocukken doğru olduğu inandırılan her şey sabitleniyor ve bunlarla ilgili bize söylenen şeyleri siklemiyoruz önemsemiyoruz.
Economist confirmation bias’la ilgili değişik bişey yayınlamış, buyrun: http://t.co/cPBHVIJVg3